29 Ağustos 2013 Perşembe

PALYAÇO

 Palyaço
i.

kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
kaç kilo çekerdi yalnızlık
kaç kere ezildim altında
yaz yağmurlarının

belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize

kim sevmezdi çiçekleri filan
”ben sevmezdim” dedim, “yalan” dedi

bunu palyaço söyledi,
palyaço söyledi ben yazdım
yazdım, yazmasam ağlayacaktım

herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
sırf bu yüzden mi ağladım
alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz

biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bügünlerde

ama rakı kadehlerini boşaltmayın
eksilmesin hiçbir şey
hiçbir şeyden dahi olsa
kalsın biraz

ii.

umursamıyorum yılgınlığımı filan
çünkü sessizce yaşanmalı her şey
bir devrim sesszce olmalı mesela
ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun

bir palyaço neden yalan söylesin ki
ben palyaço olsaydım söylemezdim
marangoz olsaydım da söylemezdim
ben insan olsaydım yalan söylemezdim!

hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
kaç kilo çeker ki bir palyaço
hem neden yüzüme vuruyorsunuz
bir çirkin ördek yavrusu olduğumu

gocunmam ki ben, ben gocunmam
bir palyaço ne kara gocunmazsa
o kadar, o kadar gocunmam işte

rakı doldurun! eksilmesin

iii.

bitmedi, yazacağım daha
yazmazsam ağlayacağım çünkü
alçakça olacak biraz

hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik
her sokakta biraz daha eksilirdik 
bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
”duyamadım”, derdim, “tekrar et!”
sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
sokaklar daha bir puslu
palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu
ve ben daha bir alçak olurdum
ağlardım biraz

hem sen kimsin, çekiştirme diyorum
hatta kuyruğuma basma diyorum
acıyor, tırmalarım,-
diyorum

kahrol, kahrol!
diyorum

iv. 

geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
korktum birden, kusacak gibi oldum
”olur öyle” dedi palyaço,
”herkes alçaktır biraz”
”otur ulan!” dedim, bağırdım ona
ben bazen bağırırım biraz

”rakı doldur!” dedim, “eksilmesin!”
ben bazen eksilirim biraz
aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
bunu sonradan öğrendim

ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim

örneğin;

geçen gün bir kadınla seviştim
biraz değil çok seviştim

ya işte öyle palyaço
diyorum ki,
bunu da yeni öğrendim
sevişmek de eksilmekmiş biraz

v.

kim sevmezdi ki kuş ötüşlerini filan
”ben sevmezdim” dedim, “yalan”
dedi
bunu palyaço söyledi
palyaço söyledi, ben yazdım
yazmasam, alçak olacaktım
hem ben roman da yazdım biraz

bazen diyorum ki, palyaço,
sen olmasan ben ne yaparım
alçakça eksilirim belki biraz
her yağmur yağışında yerindi dibine girerim
hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki
ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi

biraz biraz anlıyorum ki,
yüzler eller, o terli vücutlar filan
her şey plastikmiş biraz

vi.

haydi sirtaki yapalım palyaço
rakı doldur, yine eksildik biraz
                                                                TURGUT UYAR

18 Temmuz 2013 Perşembe

Transaksiyonel Analiz

Transaksiyonel Analiz

Eric Berne tarafından ortaya atılmış olan Transaksiyonel Analiz (TA), kişilik, kişiler arası ilişkiler, iletişim, gelişim, yaşam, psikopatoloji, psikoterapi gibi çok geniş bir yelpaze üzerinde insan davranışını açıklayan bir yaklaşımdır. Transaksiyonel Analiz insanların düşünce, duygu ve davranışlarının anlaşılmasında ve açıklanmasında oldukça kolay anlaşılır bir model sunmaktadır.

Ego Durumları

Transaksiyonel Analiz’in temel taşları arasında belkide en önemli olanı “ego-durumları”dır. Transaksiyonel Analiz, Eric Berne tarafından “Ebeveyn”, “Yetişkin” ve “Çocuk” olarak adlandırılmış olan üç ego-durumunun üzerine temellendirilmiştir.

Ebeveyn ego-durumu, çocukluk dönemindeki başta anne-baba olmak üzere tüm otorite figürlerine ait kayıtlarından oluşur. Yaşamın ilk yıllarında otorite figürlerinin davranışlarını, farklı durumlarda verdikleri tepkileri, çeşitli konulardaki düşünce ve tutumlarını izler ve kaydederiz. Yıllar sonra bu ego-durumu aktif olduğunda, tıpkı çocukken izlediğimiz ve kaydettiğimiz bu otorite figürleri gibi hisseder, onlar gibi düşünür, onlar gibi konuşur ve onlar gibi tepki veririz.

Yetişkin ego-durumu Eric Berne tarafından kişinin “mantıklı” ve “sağduyulu” yanı olarak tanımlanmıştır. Yetişkin ego-durumu çevreyi objektif olarak değerlendiren, deneyimleri çerçevesinde olasılıkları hesaplayan ego-durumudur. Yetişkin ego-durumunun belki de en önemli özelliği “şimdi ve burada”ki gerçeği göz önüne alarak, verilere dayalı hareket etmesidir.

Çocuk ego-durumu kişinin 0-7 yaş yaşantılarına ait kayıtlardan oluşur. Çocukluk döneminde yaşananlar ve bu yaşantılara eşlik etmiş olan duygu, düşünce ve davranışlar Çocuk ego-durumunu oluşturur. Yıllar sonra kişi Çocuk ego-durumundan hareket ettiğinde aslında çok uzun yıllar önce davranmış olduğu şekilde davranmakta ve bu anlamda geçmişi tekrar etmektedir.

Yaşamın Şekillenmesi

Çocuklar doğdukları andan itibaren bir mesaj bombardımanına maruz kalırlar. Anne-baba başta olmak üzere yaşamlarında yer alan kişilerden gelen sözel olan ve olmayan mesajlar doğrultusunda çocuklar bazı değerlendirmeler yapar ve bazı kararlar alır.

Bazı çocuklar çocukken “büyümeme” kararı alır ve tüm bir yaşamı kendi iki ayağı üzerinde yürüyemeyen, başkalarına bağımlı küçük bir bir çocuk olarak yaşarlar. Kimi çocuklar ise bunun tam tersine, “çocuk olmamalıyım” kararına varırlar. Daha küçük bir çocukken bir büyük gibi davranmaya, sorumluluklar almaya başlarlar. Çocukken anne-babasına yaklaşmaya çalıştığında incinen çocuklar, “yakın olmamalıyım” kararı alır ve tüm bir hayatı gerçek bir yakınlık yaşayamadan tüketir, giderler... Bazı çocuklar “güçlü olmalyım” kararına varırlar. Yaşamları boyunca tek başına yürür; her türlü zorluğa sesini çıkartmadan katlanır, asla şikayet etmezler... Hiçbir şey yaşama bu "çocukluk dönemi kararları" kadar damgasını vurmaz. Yaşam bu kararların ışında şekillenir...

İnsanların çok büyük bir bölümü yaşamın çok büyük bir bölümünü bir Çocuk ego-durumundan, çocukluk döneminden getirdiği kararlara göre, senaryosu doğrultusunda yaşar. Çocukluk dönemine ait dinamikler biz hiç farkında olmadan başta ilişkilerimiz, duygusal ve iş hayatımız olmak üzere tüm yaşamımıza “bulaşır”. Günlük yaşamda seçimler yaparken, kararlar verirken, direksyonda hep kendimizin olduğunu düşünürüz. Oysa, çoğu zaman bu büyük bir yanılgıdır. Yaşamla ilgili karalarımız aslında çok uzun yıllar önce alınmıştır. Günlük yaşam içerisinde yeni bir işe girerken ya da istifa ederken, kariyerin basamaklarında hızla yükselirken ya da düşerken, evlenirken ya da boşanırken, mücadele ya da pes ederken aslında uzun yıllar önce yazılmış, hiç farkında olmadığımız bir “senaryo”ya göre hareket ediyoruzdur.

Herkes, hatta değişmek için terapiye gelenler bile, çocukken almış olduğu kararlara sımsıkı tutunur, değişmeye karşı direnirler. Terapiye gelen kişinin amacı yeniden bir “prens” veya “prenses”e dönüşmek değil, “mutsuz bir kurbağa” olmak yerine “mutlu bir kurbağa” olarak yaşamaktır.
KAYNAK VE FAZLASI

14 Nisan 2013 Pazar

Piaget'in Bilişsel Gelişim Kuramları (Piaget's Stages of Development)


                                                         Kaynakça(Bibliography)                                                                  

İşlem öncesi dönem (2-6 yaş)

İşlem öncesi dönem (2-6 yaş)

Çocuklar 2 yaşlarına geldiklerinde düşünmek ve iletişim kurmak için sembolleri kullanmaya başlarlar.
Dil becerileri gelişir.
Olayları benmerkzci bir bakış açısıyla değerlendirirler.
Objeleri sınıflandırabilir.
Sembolik oyunlar çocuğun günlük yaşamında önemli bir yer kaplar
İşlem öncesi dönem (2-6 yaş)
Çocuk bu dönemde büyüsel ve doğaüstü düşüncelere sahiptir (Noel baba’nın gerçek olduğuna inanma). Bı düşünce biçimi özellikle doğa üstü varlıklara inanan ebeveylerin çocuklarında daha fazla görülmektedir.
Çocuk birbirleriyle her zaman ilişkili olmayan durumlar arasında bağ kurmaya çalışır. Örnek: annesi hastanede doğum yapan bir çocuk annesi eve bebekle geldiği için annesinin hastaneye her gidişinde eve bir bebekle döneceğini bekleyebilir.
İşlem öncesi dönem (2-6 yaş)
Animizm: Çocuk cansız nesnelere de canlılara özgü nitelikler yükler.
Örnek: deniz kıyısından çakıltaşı toplayan bir çocuk sadece bir taş almak yerine birden fazla taş toplayabilir. Bunun nedeni sorulduğunda çocuk “canları sıkılmasın” diye cevap verebilir.




Kaynakça ve daha fazlası için 

Gestalt Örnekleri

Şekil-zemin videosu;

Tamamlama yasası
Şekil-zemin











Benzerlik Yasası
Tamamlama Yasası













Kaynakça
Daha da bilgi isterim ben :)

Gestalt Psikolojisi

1) Şekil-Zemin İlişkisi: "Algıda seçicilik" kuramına göre, dikkatin yoğunlaştığı obje şekil, diğer yüzeyler zemindir. Şekil ve zemin mutlak kavramlar değildir, dikkatin yoğunlaştığı noktaya göre şekil ve zemin değişir.

  
 (Videoda şekil zemin uyguluyoruz. Odak noktamız olan top şekil iken zemine odaklanamadık ve ayıyı göremedik..)

       2) Yakınlık İlkesi : Duyusal anlamda birbirlerine yakın olan uyarıcılar (vurmalı bir çalgıdan gelen ses, bitişik noktalar) bir küme olarak algılanır. Buradaki yakınlık daha çok "zaman ve mekan" anlamındadır.
   
       3) Tamamlama İlkesi : Duyusal anlamda eksik girdi içeren uyarıcılar (yarım bir fotoğraf, bozuk bir plakta çalan şarkı) tam olarak algılanır. Bu nedenle bir resimdeki kişiyi tanımamız için, resmin yarısını görmemiz de yeterli olur.

      4) Benzerlik İlkesi : Bazı duyusal özellikler yönünden (şekil, renk, doku v.b) benzer olan cisimler bir küme olarak algınlanır.

      5) Süreklilik İlkesi : Belirli bir yönde ilerleyen uyarıcılar bir bütün olarak algılanır.

Daha fazla Gestalt Psikolojisi videosu için

13 Nisan 2013 Cumartesi

Id, Ego & Superego




Psikanalitik Kişilik Kuramı

İd (Altbenlik)

        İd, kişiliğin temel sistemidir. Ego ve süperego ondan ayrımlaşarak gelişir. İd, kalıtsal olarak gelen, içgüdüleri içeren ve doğuştan var olan psikolojik eğilimlerin tümüdür. Ruhsal enerji kaynağı olan id, diğer iki sistemin çalışması için gerekli olan gücü de sağlar. Enerjisini bedensel süreçlerden alır. Freud, İd'e "gerçek ruhsal varlık" demiştir; çünkü id, nesnel gerçeklerden bağımsız ve öznel bir yaşantı dünyasıdır. İd, fazla enerji birikimine katlanamaz ve böyle bir durum organizmada gerilim yaratır. Bu gerilimi gidermek için id, biriken enerjiyi biran önce boşaltma eğilimi gösterir.
Freud, bu bağlamda bir haz ilkesinin egemenliğinden söz etmektedir.
Haz ilkesinin egemenliği altında işleyen İd, bütün isteklerinin anında yerine getirilmesini bekler. Düşünce bu kısımda etkili değildir. İdin kaynağı bilinç altı dürtülerdir. Birey çoğu kez bu dürtülerin etkisinin farkında değildir.



    Ego (Ben)  
     
       Ego, İd'i denetim altında tutmaya çalışan kişilik birimidir.
Freud, 'gerçek dış dünyanın etkisi altında altbenliğin (İdin) bir parçasının özel bir gelişme' gösterdiğini, 'dış uyaranları algılayan ve aşırı uyaranlara karşı ruhsal yapıyı koruyan bir dış tabakadan', giderek özel bir yapı geliştiğini ve bu yapının 'altbenlik ile dış dünya arasında bir arabulucu' görevini yüklendiğini ileri sürdü ve gelişen bu yapıya benlik (ego) adını verdi.
Ego, organizmanın gerçek nesnel dünyayla alışverişe geçme ihtiyacından varlık bulur. Açlığın giderilmesi için aç insanın yiyeceği arayıp, bulup yemesi gerekir. Bunun için dış dünyada var olan yiyeceğin gerçek algısıyla yiyeceğin zihinsel imgesini birbirinden ayırmayı öğrenmek zorundadır. Dolayısıyla belleğindeki imgeye uygun bir yiyeceğin görüntüsünü ya da kokusunu duyu organlarıyla araştıracaktır.


Süperego (Benlik)
        Kişiliğin üçüncü ve en son gelişen sistemi süperego'dur. Bu sistem çocuğa ana-babası tarafından aktarılan ve ödül ve ceza uygulamalarıyla pekiştirilen geleneksel değerlerin temsilcisidir; kişiliğin ahlaki yönüdür. Gerçekten çok, olması gerekeni temsil eder, hazdan çok kusursuzluğa ulaşmak ister. Süperegoyu ilgilendiren husus bir şeyin doğru ya da yanlış olduğuna karar verip, toplum tarafından onaylanmış değer yargılarına göre davranmaktır.
Süperegonun başlıca işlevleri:
1. İd'den gelen iç güdüsel dürtüleri bastırmak ve ketlemek ki bunlar, özellikle toplumun hoş karşılamadığı nitelikteki cinsel ve saldırgan dürtülerdir.
2. Egoyu gerçekçi amaçlar yerine ahlaki amaçlara yönelmeye ikna etmek,
3. Kusursuz olmaya çalışmaktır.


  Daha fazlası için

Sizce? :)

Burada sevimli bebek kaçıncı evrede sizce ? :)
Kaynakça

Piaget'e Göre Bilişsel Gelişim Dönemleri

1)Duyusal-Motor Dönem(0-2 yaş):
a)1.Evre(0-1 ay):
  • Refleksler ilk şemalarımızdır
  • Çocuk hazır şemalarla dünyaya gelir.
  • İlk refleksler bebeğin dünyayı anlamlandırması ve tanımasına yöneliktir.

b)2.Evre(1-4 ay):
  • 1.cil dögüsel tepkiler; çocuk önce refleksi gerçekleştirir daha sonra vücudunun farkına varmaya başlar.
  • Vücuda dokunma
  • Kendisini tanımaya çalışma
c)3.Evre(4-8 ay) :
  • 2.cil döngüsel tepkiler; çocuk çevreye ilişkin eylemleri keşfeder ve bunu tekrar tekrar yapar.
d)4.Evre(8-12 ay) :
  • 1.cil ve 2.cil döngüsel evreleri birleştirir.(koordinasyon)
  • Amaçlı davranış:Nesneyi herhangi bir amaca ulaşmak için bir amaca ulaşmak için araç olarak kullanır.Örneğin; videodaki bebek dişini kaşımak için vites kolunu kullanıyor :) Diş kaşıma örneği
  • Nesne Devamlılığı: Nesneyi sakladıımızda yine de nesnenin uzayda var olduğunu bilir.
  • AB Hatası: Çocuğun nesneyi en son gördüğü yerde aramasıdır. Örneğin; elimizdeki anahtarı en son avcumuzda gören çocuk anahtarı başka yere koysak bile anahtarı avuç içimizde arayacaktır.
e)5.Evre(12-18 ay) :
  • 3.cül döngüsel tepkiler; çocuğun  olağanüstü davranışlarda bulunduğu dönemdir.
  • Örnek: Elini prize sokmak.. (bu dönemde çok dikkatli olup önlemler almak gerekir.)
  • Bu dönem en çok kaza yapılan dönemdir.
  • Dünyadaki her şeyin bir neden-sonuç ilişkisi içinde olduğunu öğrenir.Ama sonuçlarını bilemez ve de bunu deneyerek öğrenmeye çalışır.
f)6.evre(18-24 ay) :
  • Çocuk düşünmeye başlar.
  • Çocuk bu dönemde nesnelerele zihinsel işlem yapabilir, böylece problemleri çözer.
  • Bu güzel çocuklar kendi arasında sanki tartışıyor gibiler :) Sevimli tartışma :)