Transaksiyonel Analiz
Eric Berne tarafından ortaya atılmış olan Transaksiyonel
Analiz (TA), kişilik, kişiler arası ilişkiler, iletişim, gelişim, yaşam,
psikopatoloji, psikoterapi gibi çok geniş bir yelpaze üzerinde insan
davranışını açıklayan bir yaklaşımdır. Transaksiyonel Analiz insanların
düşünce, duygu ve davranışlarının anlaşılmasında ve açıklanmasında
oldukça kolay anlaşılır bir model sunmaktadır.
Ego Durumları
Transaksiyonel Analiz’in temel taşları arasında belkide en
önemli olanı “ego-durumları”dır. Transaksiyonel Analiz, Eric Berne
tarafından “Ebeveyn”, “Yetişkin” ve “Çocuk” olarak adlandırılmış olan üç
ego-durumunun üzerine temellendirilmiştir.
Ebeveyn
ego-durumu, çocukluk dönemindeki başta anne-baba olmak üzere tüm
otorite figürlerine ait kayıtlarından oluşur. Yaşamın ilk yıllarında
otorite figürlerinin davranışlarını, farklı durumlarda verdikleri
tepkileri, çeşitli konulardaki düşünce ve tutumlarını izler ve
kaydederiz. Yıllar sonra bu ego-durumu aktif olduğunda, tıpkı çocukken
izlediğimiz ve kaydettiğimiz bu otorite figürleri gibi hisseder, onlar
gibi düşünür, onlar gibi konuşur ve onlar gibi tepki veririz.
Yetişkin
ego-durumu Eric Berne tarafından kişinin “mantıklı” ve “sağduyulu” yanı
olarak tanımlanmıştır. Yetişkin ego-durumu çevreyi objektif olarak
değerlendiren, deneyimleri çerçevesinde olasılıkları hesaplayan
ego-durumudur. Yetişkin ego-durumunun belki de en önemli özelliği “şimdi
ve burada”ki gerçeği göz önüne alarak, verilere dayalı hareket
etmesidir.
Çocuk ego-durumu kişinin 0-7 yaş yaşantılarına ait
kayıtlardan oluşur. Çocukluk döneminde yaşananlar ve bu yaşantılara
eşlik etmiş olan duygu, düşünce ve davranışlar Çocuk ego-durumunu
oluşturur. Yıllar sonra kişi Çocuk ego-durumundan hareket ettiğinde
aslında çok uzun yıllar önce davranmış olduğu şekilde davranmakta ve bu
anlamda geçmişi tekrar etmektedir.
Yaşamın Şekillenmesi
Çocuklar doğdukları andan itibaren bir mesaj bombardımanına
maruz kalırlar. Anne-baba başta olmak üzere yaşamlarında yer alan
kişilerden gelen sözel olan ve olmayan mesajlar doğrultusunda çocuklar
bazı değerlendirmeler yapar ve bazı kararlar alır.
Bazı çocuklar
çocukken “büyümeme” kararı alır ve tüm bir yaşamı kendi iki ayağı
üzerinde yürüyemeyen, başkalarına bağımlı küçük bir bir çocuk olarak
yaşarlar. Kimi çocuklar ise bunun tam tersine, “çocuk olmamalıyım”
kararına varırlar. Daha küçük bir çocukken bir büyük gibi davranmaya,
sorumluluklar almaya başlarlar. Çocukken anne-babasına yaklaşmaya
çalıştığında incinen çocuklar, “yakın olmamalıyım” kararı alır ve tüm
bir hayatı gerçek bir yakınlık yaşayamadan tüketir, giderler... Bazı
çocuklar “güçlü olmalyım” kararına varırlar. Yaşamları boyunca tek
başına yürür; her türlü zorluğa sesini çıkartmadan katlanır, asla
şikayet etmezler... Hiçbir şey yaşama bu "çocukluk dönemi kararları"
kadar damgasını vurmaz. Yaşam bu kararların ışında şekillenir...
İnsanların
çok büyük bir bölümü yaşamın çok büyük bir bölümünü bir Çocuk
ego-durumundan, çocukluk döneminden getirdiği kararlara göre, senaryosu
doğrultusunda yaşar. Çocukluk dönemine ait dinamikler biz hiç farkında
olmadan başta ilişkilerimiz, duygusal ve iş hayatımız olmak üzere tüm
yaşamımıza “bulaşır”. Günlük yaşamda seçimler yaparken, kararlar
verirken, direksyonda hep kendimizin olduğunu düşünürüz. Oysa, çoğu
zaman bu büyük bir yanılgıdır. Yaşamla ilgili karalarımız aslında çok
uzun yıllar önce alınmıştır. Günlük yaşam içerisinde yeni bir işe
girerken ya da istifa ederken, kariyerin basamaklarında hızla
yükselirken ya da düşerken, evlenirken ya da boşanırken, mücadele ya da
pes ederken aslında uzun yıllar önce yazılmış, hiç farkında olmadığımız
bir “senaryo”ya göre hareket ediyoruzdur.
Herkes, hatta değişmek
için terapiye gelenler bile, çocukken almış olduğu kararlara sımsıkı
tutunur, değişmeye karşı direnirler. Terapiye gelen kişinin amacı
yeniden bir “prens” veya “prenses”e dönüşmek değil, “mutsuz bir kurbağa”
olmak yerine “mutlu bir kurbağa” olarak yaşamaktır.
KAYNAK VE FAZLASI