18 Temmuz 2013 Perşembe

Transaksiyonel Analiz

Transaksiyonel Analiz

Eric Berne tarafından ortaya atılmış olan Transaksiyonel Analiz (TA), kişilik, kişiler arası ilişkiler, iletişim, gelişim, yaşam, psikopatoloji, psikoterapi gibi çok geniş bir yelpaze üzerinde insan davranışını açıklayan bir yaklaşımdır. Transaksiyonel Analiz insanların düşünce, duygu ve davranışlarının anlaşılmasında ve açıklanmasında oldukça kolay anlaşılır bir model sunmaktadır.

Ego Durumları

Transaksiyonel Analiz’in temel taşları arasında belkide en önemli olanı “ego-durumları”dır. Transaksiyonel Analiz, Eric Berne tarafından “Ebeveyn”, “Yetişkin” ve “Çocuk” olarak adlandırılmış olan üç ego-durumunun üzerine temellendirilmiştir.

Ebeveyn ego-durumu, çocukluk dönemindeki başta anne-baba olmak üzere tüm otorite figürlerine ait kayıtlarından oluşur. Yaşamın ilk yıllarında otorite figürlerinin davranışlarını, farklı durumlarda verdikleri tepkileri, çeşitli konulardaki düşünce ve tutumlarını izler ve kaydederiz. Yıllar sonra bu ego-durumu aktif olduğunda, tıpkı çocukken izlediğimiz ve kaydettiğimiz bu otorite figürleri gibi hisseder, onlar gibi düşünür, onlar gibi konuşur ve onlar gibi tepki veririz.

Yetişkin ego-durumu Eric Berne tarafından kişinin “mantıklı” ve “sağduyulu” yanı olarak tanımlanmıştır. Yetişkin ego-durumu çevreyi objektif olarak değerlendiren, deneyimleri çerçevesinde olasılıkları hesaplayan ego-durumudur. Yetişkin ego-durumunun belki de en önemli özelliği “şimdi ve burada”ki gerçeği göz önüne alarak, verilere dayalı hareket etmesidir.

Çocuk ego-durumu kişinin 0-7 yaş yaşantılarına ait kayıtlardan oluşur. Çocukluk döneminde yaşananlar ve bu yaşantılara eşlik etmiş olan duygu, düşünce ve davranışlar Çocuk ego-durumunu oluşturur. Yıllar sonra kişi Çocuk ego-durumundan hareket ettiğinde aslında çok uzun yıllar önce davranmış olduğu şekilde davranmakta ve bu anlamda geçmişi tekrar etmektedir.

Yaşamın Şekillenmesi

Çocuklar doğdukları andan itibaren bir mesaj bombardımanına maruz kalırlar. Anne-baba başta olmak üzere yaşamlarında yer alan kişilerden gelen sözel olan ve olmayan mesajlar doğrultusunda çocuklar bazı değerlendirmeler yapar ve bazı kararlar alır.

Bazı çocuklar çocukken “büyümeme” kararı alır ve tüm bir yaşamı kendi iki ayağı üzerinde yürüyemeyen, başkalarına bağımlı küçük bir bir çocuk olarak yaşarlar. Kimi çocuklar ise bunun tam tersine, “çocuk olmamalıyım” kararına varırlar. Daha küçük bir çocukken bir büyük gibi davranmaya, sorumluluklar almaya başlarlar. Çocukken anne-babasına yaklaşmaya çalıştığında incinen çocuklar, “yakın olmamalıyım” kararı alır ve tüm bir hayatı gerçek bir yakınlık yaşayamadan tüketir, giderler... Bazı çocuklar “güçlü olmalyım” kararına varırlar. Yaşamları boyunca tek başına yürür; her türlü zorluğa sesini çıkartmadan katlanır, asla şikayet etmezler... Hiçbir şey yaşama bu "çocukluk dönemi kararları" kadar damgasını vurmaz. Yaşam bu kararların ışında şekillenir...

İnsanların çok büyük bir bölümü yaşamın çok büyük bir bölümünü bir Çocuk ego-durumundan, çocukluk döneminden getirdiği kararlara göre, senaryosu doğrultusunda yaşar. Çocukluk dönemine ait dinamikler biz hiç farkında olmadan başta ilişkilerimiz, duygusal ve iş hayatımız olmak üzere tüm yaşamımıza “bulaşır”. Günlük yaşamda seçimler yaparken, kararlar verirken, direksyonda hep kendimizin olduğunu düşünürüz. Oysa, çoğu zaman bu büyük bir yanılgıdır. Yaşamla ilgili karalarımız aslında çok uzun yıllar önce alınmıştır. Günlük yaşam içerisinde yeni bir işe girerken ya da istifa ederken, kariyerin basamaklarında hızla yükselirken ya da düşerken, evlenirken ya da boşanırken, mücadele ya da pes ederken aslında uzun yıllar önce yazılmış, hiç farkında olmadığımız bir “senaryo”ya göre hareket ediyoruzdur.

Herkes, hatta değişmek için terapiye gelenler bile, çocukken almış olduğu kararlara sımsıkı tutunur, değişmeye karşı direnirler. Terapiye gelen kişinin amacı yeniden bir “prens” veya “prenses”e dönüşmek değil, “mutsuz bir kurbağa” olmak yerine “mutlu bir kurbağa” olarak yaşamaktır.
KAYNAK VE FAZLASI